Telefonda , “geliyormusun yarın Tilkibeli’ne” denince varlığını nerdeyse unuttuğum o şelalesi ve yol hikayeleri ile ünlü Pazarcık Turizm merkezine gitmem gerektiğine hiç beklemeden karar verdim ne demek, tabiki” dedim. Hem zaten bölgemizde topu topu Devletin ilan ettiği yirmi iki Turizm merkezi’nden biri de Araklı Pazarcık Milli parkıydı. Ama şenliklere adını veren pamuğun gölünün de üzerinde bulunduğu Tilkibeli şelalesi idi. Orasının bir oksijen geçidi, tabii bir flora olduğunu dedemden duymuşumdur.

Sabah erken kalkıp, birlikte gideceğimiz şükür, Enver, Mustafa, Hüseyin ve Ayşegül ile buluşuyoruz. Karadenizde geleneksel olmuştur, “kendin pişir kendin ye” tarzı, bu nedenle büyükçe bir mangalı da araca koyuyoruz. Artık, ne yenecekse onlar, yayladan veya yolda bilinen yerlerden temin edilecek. Aslında 1991 yılında Turizm Merkezi ilan edildiği halde bugüne kadar hiçbir etkinliğin yapılamadığı TRABZON ARAKLI PAZARCIK YAYLASI Turizm Merkezi, ilk kez 2 Ağustos’taki şenlikle resmen açılmış oluyor. Yol boyunca restladığımız araçlar, tıklık tıklım dolu ve şenlik yolundalar. Aynı gün, Balander Yaylası şenlikleri de varmış o güzergahta, ayrıca Santa ‘da da şenlikler var, anlayacağınız, şenliklerden birinden diğerine de gitmek mümkün. Ama aynı gün , bir alternatif şenlik olarak da bilinen icazet törenleri de var, o gün Taşönü köyündeki kuran kursun da (Pirgi)’de varmış mesela.
Şenlik alanında onca insanı doyuracak ne restoran ne de bir tesisin Tilkibeli’ndeki Turizm Merkezi’nde olmadığını biliyoruz. Evet bir ara güya devlet, turizm merkezidir diye orada bir tesis yapmış, ufakda olsa vatandaşların oturup, kumanyasını yiyebileceği masaları olan kapalı oturma yerleride yapmış ama kışın kar yağıpta, yalçın kayalar arasından çığ gelince almış götürmüş tüm yapılanları ve tabi o da moral bozmuş çevrede. Turizm merkezi ilan etmekle bitmiyor ki herşey, gelen insanların rahatça konaklayabileceği tesislerin oluşması da zaman alıyor ister istemez. Zaten henüz bitmemiş daha çevre düzenlemeleri inşaat halinde olsa da Araklı Pazarcık turizm Merkezi’nin Tilkibeli şenlikleri ile hizmete giriyor olması bir büyük heyecan oluşturmuş karadere vadisinde..
Hani bir deyim vardır ya “duyan gelmiş” diye, sadece yöre insanı değil, tatil için bölgeye gelen gurbetçilerden tutun, fındıkayı öncesi son kez yaylalardan nasiplenmek isteyenlere varıncaya kadar her yer araçlarla dolu. Zaten, Çatak’taki hava, o görüntünün haberini veriyordu. Toroslu’da Çatak Hes’in elektrik üretim ünitelerinin montajlaması yapılıyor, bu Hes inşaatları ve yol yapım çalışmaları devam ettiği için yer yer yollardan şikayet edilebiliyor belki ama Araklı- Dağbaşı-Uğrak- Bayburt karayolu güzergahı üzerindeki şenlik yerine henüz varmış değiliz. Yol boyunca iki alabalık üretim çiftliği geçiyoruz. Yaylalarda et yerine balık yemek isteyenler, buralardan canlı alabalığını alıp, yoluna devam ediyor.

Karadere vadisi aynı zamanda tarihi İpekyolu güzergahında olduğu için anlatılarını dinlediğimiz Hz. Ali’nin atının ayak izlerinin bulunduğu Ejderha’nın gölünü, ardından geçmiş yıllarda özellikle yaylalara ulaşımın şimdiki gibi olmadığı, yolların yaya olarak gidildiği yıllarda binlerce ailenin sığınağı olmuş Hıdırlez mağarasını, az yukardaki yine Hz.Ali’nin mührü olarak bilinen kayayı geçip, cevizin suyunda ilk soluğu alıyoruz. Buz gibi yayla suyu ile ilk karşılaşma burada oluyor. Ardından artık o eski güzergahtan değil de yeni yol çalışması nedeniyle bir büyük virajla çıkılan Tilkibeli’ndeyiz. Dokuz gölcüğün bulunduğu Tilkibeli şelalesi’ndeki en büyük gölcük, eskiden yine anlatılarda olan bir dramdan adını alan Pamukgölü’dür. Anlatılana göre, yayla yolculuğuna çıkan Pamuk adındaki yeni gelinin, atılan bir iftira yüzünden kayınpederi tarafından tamda pamukgölü üzerindeki ahşap ve dar köprüden geçerlerken itilerek suya atılmasıyla bu gölcüğün adına “pamukgölü” denmiştir.
İşte o hikaye yüzünden Tilkibeli, hafızalarda hep korku ve ürpertinin yeri olarak bilinirdi. Korkunç şelale suyu üzerinde ne kadar köprü yapıldıysada bunları barındırmadı. O korkunç geçit, şimdilerde epeyce aşağıdan karaderenin karşısına geçilerek aşılmış oldu. Tilkibeli şelalesi ise şimdilerde hem iyi bir manzara olmuş, hatıra fotoğrafı çekilmek isteyenlere bir güzel arka fon oluşturuyor.

Tilkibelini üstüne atıyoruz ki, şenlik nedeniyle alınan güvenlik önlemlerinin ilk işareti olarak jandarma ile karşılaşıyoruz. İlk şenlik olması açısından güvenlik önlemlerinin sıkı oluşunu anlayabiliyoruz. Çünkü, burası yani Araklı Pazarcık Milli parkı, yalçın kayalıklar arasındaki bir vadi ve bu vadidede de eskiden beri Tilkibeli kazasız belasız atlatıldı ve üste çıkıldıysa burada silah atmak ta bir gelenek olmuştu. Bırak o eski geleneği günümüzde de orası, silahı olanların tabanca seslerini kendilerinin test ettiği yerdir aynı zamanda. Öylesine bir eko sistemi varki, bir ses karşı kayalıklarda yankılanıyor, zaten şenlik boyunca da o devasa müzik aletlerinden çıkan sesi, siz şenlikte değilde farklı bir bölgede de olsanız size yansıtıyor. Bir yandan çam ağaçları bir yandan yalçın kayalar, sanki bir doğal klimanın içindesiniz. Silahla mermi yakmayı çok seven birine soruyorum, “kaç şarjör boşalttın” diye ama bir mimik hareketi ve gülümsemeyle, “her taraf candarma.............yazının devamı için tıklayın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder