krdnzdn

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Yanboli'da sinor kavgası!


Bir Pazar günü karadeniz sahil yolundan giderken  kahverengi  “Santa Harabeleri” diye yazılı tabelayı görünce yanbolu köprüsünden girdim o yola. Yol dediysem elbette sahil yolu gibi bir yol beklentim yok ama en azından normal bir köy yolu da olsa sadece stabilize veya toprak olur ama “yol” olurdu. Burası ne öyle bir turizm yolu ne bir belde yolu ne yayla yolu veya ne de köy yolu olduğuna karar veremedim.  Her türlüsü var, sanki yollardan bir kokteyl yapılmış gibi ama bir şantiye yolunu andırıyor.
 Kılıçlı köyünün yeni ve genç muhtarı  Ali Kemal Boz, “yolu da yaz” diyen köylülerine  “sıkıntı olur arkadaşa, yük etmeyelim”  diye yol konusundaki sıkıntılarını dillemekten çekiniyorlar. Yanbolu deresi, aslında Trabzon’un Arsin ilçesine bağlı ama dereboyu yukarıya doğru çıktığınızda aynı dere, hem Araklı, hem Arsin ve hem de Yomra’nın hatta daha da gidilirse Gümüşhane’nin Yağmurdere beldesinin de sınırlarına giriyor. Belki de bu yüzden dir, yolun garip ve sahipsiz oluşu. Hangi ilçenin mülki amirine şikayet edeceksin bu yolu, her birinin sorumluluk alanları birbirine girmiş durumda. Örneğin Yomra’nın Maden ve Kılıçlı köyleri, Arsin’in önceleri Başdurak olan ama belediye olunca Atayurt adını alan eski adıyla meşhur Mesohor’u, Araklı’nın Taşönü, Karatepe  ve Çankaya beldesinin yine bu vadide olması, belki buraya hizmetin götürülememesindeki bürokratik  bir handikaptan kaynaklanıyor.
 Yani Yanbolu  vadisine bir hizmet yapılacaksa öncelikle Trabzon valisinin bu durumu bilmesi ve Yomra, Arsin ve Araklı kaymakamlarını bu vadide ortak hareket etmeleri konusunda özel dikkatlerini çekmesi gerekir ki, o vadide oturan insanların yüzü gülsün. Yoksa, her bir ilçe kendi sınırları içinde hizmet götürmeye kalkarsa böyle bir vadide de doğal olarak “yol kokteyli” gibi bir görüntüden kurtuluş olamaz. Evet yanbolu deresi üzerinde de HES santralleri inşaatları var ama onlara daha yeni başlandı. Yani yol sorunu bu vadide hiç bir zaman giderilmedi. Oysa bu yol, sahilyoluna konulan ve turizme açık alan anlamındaki kahverengi renkli “santa harabeleri” tabelasinın konmasıyla elbette gidilebilir bir anlam kazanmıyor! Ancak, arazi araçları ile gidilebilen bir yol denebilir.
 Taşönü köprüsünün hemen yanında oltalarıyla Yanbolu’nun nimetleri sazan ve bıyıklı balık avı yapanlardan tutun dereboyunca yukarıya doğru elindeki saçmalarla da bulanık sularda avlanmaya çıkanlara rastlıyoruz. Elbette bu derelerde yabancılar gelip avlanmıyor, bu yörenin insanları bunlar. Ama avlanan balıkların çok da avlanmaya değer olduğu söylenemez. Henüz çok ufaklar. Ama yanbolu deresinin yukarlarındaki kırmızı benekli alabalıkların varlığından söz edilse de bu derenin tabi florasından kaynaklanan bir canlısı bıyıklı balığının kırmızı benekli alabalıkları daha yavruyken yiyip bitirdiği ifade ediliyor. Derelerdeki balık avcılığına ne kadar yasak konsa da bazı alışkanlıklar, ne yazık ki çevre duyarlılığından daha ağır basabiliyor. Derede saçmalarla balık avlayanların fotoğraf makinasını görünce mekan değiştirme çabalarından görüyoruz bunu. Yasağı bildikleri halde alışkanlıklarına teslim olduklarını böylece anlıyoruz zaten.
 Yeniköyü geçip, karatepe’nin sınırlarına girince yol kenarında genelde mezarlıklarda bulunan bir çiçek yığınına rastlıyoruz . ama çiçekler boşuna değil tabi, Türk bayrağını da görünce bunun bir şehit mezarı olduğu anlaşılıyor.Biraz daha ilerleryince evinin ön tarafına arapça yazılar yazdırıp, nazardan koruma tedbiri alan Hacı Hamit Hasanoğlu’na rastlıyoruz. Cami hocasından rica etmiş, kıt kanaat geçinirken yaptığı betonarme evinin çatısının hemen altına “eğuzu besmele ile ayetel kürsü”yü yazdırıp, yuvasını kötü gözlerden ve nazardan korumuş kendince. Hani “irtica haberleri”nin moda olduğu günlerde bile bu ev bir habere konu edilmişti geçmişte. Karadeniz’de “maşallah”, “bismillah” “nazar değmesin” yazıları ve hatta kesilen kurbanlıklardan sığır, boğa veya koç  boynuzlarının konduğu evlere sık sık rastlanır ve bunlar yadırganmaz da.
 Yoldaki inşaat çalışmalarından bir Hidro Elektirik Santrali (HES) inşaatına geliyoruz. Bu vadi üzerinde iki tane HES olacak. HES’lere bazı yerlerde itirazlar var ama bu vadide bunu görmüyorsunuz. Zaten ıssızlık ve işsizlikten sıkılmış yöre insanı, bu HES inşaatları sayesinde biraz canlılık ve hareket görmüş, arazilerinin para etmesinden de mutlu olmuş gibiler. Sadece yayla mevsimlerinde biraz hareketlenen yolda eski yaylacılık da kalmayınca hancılık ölmüş, kıraathaneler de oturanlara rastlıyorsunuz. Burada eski yayla anıları anlatılıyor ve deniyor ki; “eskiden herkes yaylaya giderdi. Şimdi yirmi yaş altı da üstüde yaylayı sevmiyor ve beğenmiyor, kalmıyorlar. Herkes, aşağıda zaman öldürüyor. Yaylada yirmi ev varsa bunlardan sadece yedi tanesi şenleniyor. Babalar ve anneler dışında yeni nesil yayla sevmiyor. Bu kriz, dört yıl sürerse yeniden hayvancılığa ve dolayısıyla da yaylaların kıymeti daha iyi  anlaşılır”
 Adını yıllar öncesinden  babamın din eğitiminden duymuş olmama rağmen hep Yomra deresinden yukarda sandığım, o rahmetli Erkan Ocaklı’nın da türkülerine konu ettiği Mesahor adıyla ünlü Başdurak köyü, belediye olunca da adı Atayurt olarak değişen yer meğer, Yanbolu vadisindeki bir beldeymiş. Bunu bilmediğimi kime söylesem herhalde inanmazdı ama maalesef ben bile bilmiyormuşum. Biz arada kalmış bir kuşak gibi zaman zaman eski adlarıyla büyüklerimizden dinlediğimiz hikayeleri yeni nesile aktarırken aynı yerin tanımlamasını doğru dürüst yapamıyor oluşumuz, herhalde sadece bizim bilmemişliğimizle anlatılamazdı. Baksanız, ünlü mesahor’un adı bile önce Başdurak, sonra da Atayurt oluyor! Böyle saçmalıklarla belleklerimiz de neyi nasıl ne kadar tutar ve yeni nesillere hangi olayı hangi ismiyle anlatacağız?
 Modernleşme bahanesiyle yaşayan büyüklerle yeni nesilin arasının sırf bu  yerlerin adlarının değiştirilmesinden kaynaklanan tartışmalarla bile açılması içten bile değil öyle değil mi? Neyse, önceden Yomra’ya bağlı olan Mesahor, meğerse şimdi Arsin’in bir beldesiymiş. Ama Mesahor’u az yukarıya geçince bu kez de Yomra’nın Maden’ine ve Kılıçlı köyüne geliyorsunuz. Kılıçlı’nın tam karşısındaki dik yamaçlı dağda kocaman bir kayalık var, bu kayalık Kılıçlı halkının uzun namlulu tüfeklerle atış alanıymış meğer. “o kayaların dili olsa de konişse” diyor biri, bir diğeri, “o gördüğün kayaların yediği merminin haddi hesabi yoktur hemşerim” diyor. Bir diğeri, “tam bizum köyün karşısıdır. Nişangahımız sayılır o kayalar, atış talimlerumuzi oraya doğri yaparuk, düğün derneklerumuzdeki bir numaralı hedeftur o kayalar” diye anlatıp gülüşüyorlar.
 Daha oraya çıkmadan yol kenarında bir evin önünde kurutulmaya asılı yaprak demetlerini görüyorsunuz, sanki üzüm yaprakları gibi sarmışlar evi ama onlar hayvanlar için kurutulan budanmış kızılağaç yaprakları. Her taraf yeşil de olsa kızılağaç yaprakları da değişik bir damak tadı olsun büyükbaş hayvanlara diye yazdan kurutuluyor. Kılıçlı köyü, Yomra’nın Yanbolu vadisindeki en meşhur köylerinden biri. Zaten köyün girişinden belli ediyor kendini evlerindeki yazılar. Ömer, Hami, Uğur ve Adem, köyün dışa açık yeni nesillerinden. “yıllara meydan okurken günlerin esiri olduk” diye evlerinin sesini yazıya dökerken, sevdalı Adem’de birilerine mesaj olarak, “aramasın gözleri(m)n, o şimdi asker” diyor ve kalan gününü yazıyor, kulübesine. O “Gözleri” kısmını yazarken belli ki önce “gözlerim” olarak yazıyor ama bu mesajı kendine değil de vermek istediği sevdiğine olunca, bunu sonradan fark edip, M’yi silip, M harfini N ile değiştiriyor ve mesajını tamamlıyor. Bu adem, askerde apandist ameliyatı olunca bir çucuk ay hava değişimi alıp, geliyor memleketine gerçi.
 Biraz daha yukarı çıkınca bu kez aynı Adem’ın yarısı dere üzerinde balkon yapmış, özel bir köprü ile ulaşımı sağlanmış kıraathanesini görüyorsunuz. Manzaralı, yanbolu deresinin tam üzerinde bir kapalı balkonu andıran kıraathane, belli ki adem askerden dönünce faaliyete geçecek. Gerçi zaman zaman açılıyormuş ama daha çok da gele......................yazının devamı için tıklayın

21 Mayıs 2009 Perşembe

Tirebolu'da çaylar şirketten


Tiryakileri vardır, onlar bilir. Bizim Taci abi mesela, Oner, Hayati ve tabiî ki bizim Necati. Bu isimlerin geçtiği yerde ilk akla gelen olur çay. Ordu’nun Medreseönü beldesindeki uzun saçlı Nusret’te gelir akıllara tabi, namıdeğer “uzunsaçlı”. Ama yok ben tüm o isimleri değil bu kez, bir fabrikanın uygulamasından söz edeceğim. Güzel bir uygulamasından, hani “ insanlar, iyi şeylere layıktır” ya, işte o hesaptan yola çıkarak. Bir bardak çay için yetmiş kilometre yol gidilir mi? Ben giderim, damak tadını alıyor ve bir yerde güzel çay varsa oraya gider ve o çaydan içerim. Bunu güzel olan balık için de lahana çorbası için de hamsi tavası için de yaparım zaman zaman. Güzel de oluyor.
 Gezmeyi çok seven biri olarak yola çıktığımda verdiğim anlık kararlarla yol almayı severim. Rotayı yola çıkmadan değil, çıktıktan sonra belirlerim yani. Öyle planlı seyahatlerin çok da önemi yok benim için. Ruhum öyle ister ve de öyle rahat eder. Hele Karadeniz sahil yolunun açılmasından sonra bir bardak çay içebilmek için kilometrelerce yol gidilir ve buna da değer. Zaman zaman Rize’nin Ziraat çay bahçesi denen yerde Çaykur’un Araştırma Müdürlüğü’nün bulunduğu yer, bölgeye gelenlerin uğrak yeridir. Çay içmek için nefis manzarası vardır. Farklı ülkelerden getirilmiş bitkilerle de bezenmiş, donatılmış bir güzel arboratum sahasıdır da aynı zaman da Rize’nin Ziraat Çay bahçesi. Demli çayınızı içerken ağaçları seyre dalarsınız. Bizim amcaoğlu Enver’in de favorisi olan Araklı’nın Kalecik mahallesindeki bir kahvehane de de çayı güzel yaparlar ama belli ki Enver, benim sözünü ettiğim çaycıların bir çoğundan habersiz. Yoksa sadece Rize Ziraat te değil mesela, Çamlıhemşin’deki Avcılar kıraathanesindeki çay da, veya Pazar’a geçmeden Balıklı köyündeki kahvede de çayı güzel yapıyorlar. Sadece buralarda değil elbette çay demlemesini bilenler ve çay içmesini sevenlerin bildiği bir çok yer vardır. Rize’nin Pazar ilçesindeki yeni caminin altındaki çay ocağından da söz etmezsem haksızlık etmiş olurum doğrusu. Bir bardak çay isteyip de bir daha bir daha diyebiliyorsanız, içtiğiniz çay size bir derman geliyorsa, yorgunluğunuzu alıp götürüyorsa o çaya herhalde “tavşan kanı”ydı galiba dersiniz öyle değil mi?
 Her şeyde paranın ön plana çıktığı günümüzde, işletmecisinin haberi bile olmadan karşılaştığınız “güzel bir hizmet”ten de söz ediyor olsanız buna “reklam yapıyor” denebilir ama reklam, ücret karşılığında yapılan tanıtımlardır oysa. Yazıyı yazarken içtiğim o ücretsiz çayların “hakkı”nı teslim etmeyi de düşünüyor değilim. Onlar, sadece bana değil ki tesislerine uğrayan herkese çayı ücretsiz veriyorlar zaten. Sözünü ettiğim yer, Karadeniz sahil yolu üzerinde, Giresun’un Tirebolu ilçesinin Doğancı köyü, Yılgın mevkiindeki Tirebolu çay sanayi’nin “42 Tirebolu kahvaltı ve çayevleri” tesisleri. İki genç, adını Hüseyin Avni bey’in kurduğu 42.alay’dan esinlenerek koydukları “Tirebolu 42 kahvaltı ve çayevleri” projesini belli ki bir zincire dönüştürecekler.
 Giresun’dan Trabzon’a giderken Eynesil ve Güce yol ayrımını geçince hemen yolun kenarındaki tesisler, çay fabrikasının önünde kurulmuş, yeşillikler arasındaki mola yeri. Nezih bir ortamda ister yöresel börek, kuymak, kaygana, dibleçeşitleri, hamsikuşu, hamsilipilav, sakarca, lahanaçorbası, pazıtava, turşukavurma, çaylıkekle doyuncaya kadar da ücretsiz çay içebiliyorsunuz. Dilerseniz yorgunluk çayı da diyebileceğiniz  tavşankanı çayı içmek serbest tabi. Tesis diyorsam öyle büyük değil ama güler yüzlü bayan garsonların çay getirip götürdüğü şirin bir yer. Balık yemişiz tam da çay zamanı. Personelin sabrını zorlayacak derecede tam beş bardak demli çay içtim, beraber olduğum arkadaşlarımda sanırım dörtlemişlerdi çaylarını ama “hayır olmaz” demediler. Sonra sıra ücret ödemeye geldiğin de “çaydan para almıyoruz, ikramımızdır, afiyet olsun” dediler. Şaşırdık, hem de bu devir de..Aslında biz çay hesabını bizim Recep’e ödetecektik güya(!) ama olmadı tabi..
 Orada çay içerken bakındım, Ordu’dan Trabzon havalimanına giden tur otobüsleri veya uçak yolcularına burada mola veriliyor. Onlar da burada bir yandan çay içip bir yandan da gittikleri yerlere işte “42 Tirebolu” çay fabrikasının özel ürünlerinden hediyelik paketler yaptırıp, yollarına devam ediyorlar. Yani, hediye götüreceğiniz çayı, siz burada  tadıyor ve o tadını aldığınız çaydan dilerseniz hediyelikler alıyorsunuz. Bu yeni konseptin öncülüğünü yapan Tirebolu Çay sanayi’nin bu dinlenme alanının hemen arkasındaysa çay fabrikası bulunuyor. Dileyen çay fabrikasını da gezme fırsatı bulup, bahçesindeki çay filizinden demlikte demlenir hale gelen çayın hikayesini bir çırpıda burada gözlemleyebiliyor. Şüphesiz bu olay, yöre halkı veya bölge dışından gelen yerli ve yabancı turist kafilelerinin ilgi ve takdirini topluyor.
 Tirebolu, Rize’den daha fazla güneş alan bir iklim yapısına sahip ve bol güneş altında yetişen yöre çayının harmanlanmasıyla özel aroma özelliğini kazanıyor. İki kafadar genç girişimcinin öncülük ettiği bu yeni hizmet konsepti, her ne kadar ticari amaç da gütse yörenin kültürel değerlerini de sahipleniyor.Geleneksel siyah çay çeşitleri yanında hediyelik çay paketleri, çay kolonyası  ve Turcolino çubuk çay ki, çay kaşığı gibi tasarlanmış bir ürünün y...................yazının devamı için tıklayın

15 Mayıs 2009 Cuma

Türk Astrolojisi'nde 36 burç var

36 Burç varmış..!!

Sistemini Türklerin oluşturduğu ve burçların gerçekte 36 tane olduğunu iddia edildi.
Astroloji tarihini araştıran Rus araştırmacı Sofi Tram Semen, Türk astrolojisini gün ışığına çıkardı. Rus araştırmacının, 'Türk Astrolojisi' adlı çalışması, 'Yeni Aktüel' dergisinin sayısında tüm ayrıntılarıyla anlatıldı.. Buna göre, Hun-Karaçay Türklerinin oluşturduğu astroloji, 12 değil, 36 burçtan oluşuyor.

İşte, Türk astrolojisine göre burcunuz

1-TORUK (21 Mart-31 Mart):
İrade sahibi, gururlu, şerefli, iyi yüreklidir. İyi bir yöneticidir.

2-HIMMIY (1 Nisan-10 Nisan):
İyimser, idealist, romantik, yaratıcıdır.

3-HUTTUS (11 Nisan-20 Nisan):
Hassas, mantıklı, dürüst, kıskanç ve irade sahibidir.

4-HUNTA (21 Nisan-30 Nisan):
İnatçı, zevk sahibi, kırılgan ve duygusaldır.

5-ÇOLPANCI (1 Mayıs-10 Mayıs):
Duygu tutsağıdır. Çocuk ruhlu temiz kalpli ve sadıktır.

6-KÖLKÖL (11 Mayıs-21 Mayıs):
Enerji dolu, aşkta şahane, kahraman yapılı ve iktidarcıdır.

7-ÇAMAY (22 Mayıs-31 Mayıs):
Mantıklı, temiz ahlaklı, idealist, fikirde önder, yeteneklidir.

8-KÜYLÜ (1 Haziran-10 Haziran):
Düzeni sever. Güç sembolüdür. İhaneti kabul etmez.

9-KUSMUS (11 Haziran-21 Haziran):
Mantıklı, parlak, iyimser, eleştirici, şen ve şanslıdır.

10-SEZGEK (22 Haziran-30 Haziran):
Mızmız, tatlı dilli, içine kapanık, inatçı, yetenekli, sendir.

11-KUSDÜGER (1 Temmuz-11 Temmuz):
Duyguları mantığından üstündür. Yemeği sever; sanata ve siyasete yeteneklidir.

12-GONDARAY (12 Temmuz-22 Temmuz):
İyi bir hafızaya sahiptir, his dünyası zengindir.

13-ÖTGÜR (23 Temmuz-31 Temmuz):
Zeki, gururlu, çekicidir. Maddi problemlerini büyütür.

14-KÜSÜMMÜ (1 Agustos-12 Agustos):
Dedikoduyu, iste önder ve bir numara olmayı sever.

15-KÜNLÜ (13 Agustos-23 Agustos):
Duygusal, gururlu ve aşkta önderdir. Psikolojiye meraklıdır.

16-SINÇIMA (24 Agustos-1 Eylül):
Şerefli, dürüst, insancıl, yaratıcı, zeki ve otoriterdir.

17-ATÇAK (2 Eylül-13 Eylül):
İyimserdir ama depresyona da müsaittir. Gururlu ve hassastır.

18-KILLI (14 Eylül-23 Eylül):
Otoriter, gururlu, sabit fikirli, süper zekalı ve insancıldır.

19-CANAKKI (24 Eylül-3 Ekim):
Sorumluluk taşır. Yetersizlik kompleksi vardır. Gösterişi sever.

20-BAN (4 Ekim-12 Ekim):
Duygusaldır, zor işte arkaya bakmaz. Aşk tutsağıdır.

21-CEMIS (13 Ekim-23 Ekim):
Altıncı hissi kuvvetlidir. Uygun zamanı seçmekte üstüne yoktur.

22-BATIK (24 Ekim-1 Kasım):
Sağlam karakterli, cesur, gaddar, önderdir. Mükemmel arkadaştır.

23-HIRTLI (2 Kasım-12 Kasım):
Çabuk karar verir ve kararlarını bozmaz. Suç komplekslidir.

24-TUTAMIS (13 Kasım-22 Kasım):
Dinci, idealist, değişkendir.Mistik konulara meraklıdır.

25-USLU (23 Kasım-2 Aralık):
Objektiftir. Hoşgörülü, gözlemci, otoriter bir yapısı vardır.

26-KUTAS (3 Aralık-12 Aralık):
Mistik, sabit fikirli ve kıskançtır. Anlaşılamaz huylara sahiptir.

27-TUSANAK (13 Aralık-21 Aralık):
Güçlü bir karakteri vardır. İktidarcıdır. Emir vermeyi sever.

28-TUTAR (22 Aralık-1 Ocak):
Zor durumlardan kolayca çıkar. Sık küser. Arkadaşı azdır.

29-BEÇEL (2 Ocak-12 Ocak):
Karamsardır. Dışı ve içi farklıdır. Kötülüğün karşısında zayıftır.

30-PIRSIUAY (13 Ocak-20 Ocak):
Geniş bir mantığa sahiptir. Uzun yaşar. San sever.

31-BALAUZ (21 Ocak-1 Subat):
Mantıklı, gaddar, önder ve dehadır. Bilim adamı olabilir.

32-CANTAY (2 Subat-10 Subat):
Titiz, mantıklı, zekidir. Astronomiyle ilgilidir.

33-ERGÜR (11 Subat-18 Subat):
Aşkta hayalcidir. Önder fikirleri vardır. Psikolojisi hassastır.

34-SÖNEGEY (19 Subat-28/29 Subat):
Dengesizdir. Çekici, gizemli, kurnaz, nazik ama serttir.

35-CANNAN (1 Mart- 9 Mart):
İyi yürekli, tatlı dilli, zarif ve hüzünlüdür. Başkalarına baskı yapabilir. Mistik ve pratik hayat arasında bocalar.

36-SATIK (10 Mart-20 Mart):
Sanatkar, özgür, depresif ve şehvet düşkünüdür. Rahatsız bir ruha sahiptir. Sinir hastalıklarına yakalanabilir.